web statistics

Bilinçli Tüketici Davranışlarıyla Ülke Yararına Bireysel Farklılık Yaratmak


Osmanlı İmratorluğu’nun küllerinden doğan genç Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında hedef, münhasır medeniyetler olarak gösterilmişti. Bir dünya savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nın ardından kurulmuş bir cumhuriyetin ilk yıllarında iktisadi hayat hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak isteyenler için bu konuda yazılmış makaleler mevcut. Ama bu yazının asıl amacı zaman içinde münhasır medeniyetler seviyesi olan hedefin “Küçük Amerika” olmak şeklinde revize edilmiş olmasının gerçekte iyi bir şey olup olmadığı hakkında görüşlerimizi paylaşmak.

Bundan 30-40 yıl öncesine kadar borç veren zenginlikler ile dolu bir ülke olarak kabul edilirken, Amerika’nın geçen zamanda dünyanın en çok borçlanan ülkesi haline geldiğini görüyoruz. Söz konusu değişim, aktif olarak internet kullanan nüfüsunun yaşamının çok daha öncesinde başlamış bir değişim. Bunun için kısa bir özet yapmakta fayda olabilir.

Amerika, Büyük Buhran‘ın ardından endüstriyel bir atılıma girmiş ve 1941 yılında Pearl Harbour saldırısıyla dahil olduğu İkinci Dünya Savaşı 1945 yılında sona erene kadar, savaşa hazır olmak için yoğun bir üretimde bulunmuştur. Amerika sahip olduğu coğrafi yapı nedeniyle savaşın yıkımından uzak kalmış, bununla beraber zengin doğal kaynakları nedeniyle üretimde ihtiyaç duyduğu hammaddelere savaşa taraf olan ülkelerden daha kolayca sahip olduğundan, bu dönemde ürettiği ürün ve hizmetleri tüm dünyaya satarak büyük bir servet sahibi olmuştur. Sahip olduğu serveti savaş sonrası yaraların sarılması için dünyanın dört bir yanına seferber etmesi ile de herkesin örnek aldığı “zenginlikler diyarı” ünvanını almıştır.

O dönem için belki de Amerika’dan çok daha büyük ekonomik ve endüstriyel güç olan Almanya ve Japonya savaştan yenik çıkan ve yıkımı direkt yaşayan ülkeler olarak bir anda Amerika’nın yardımına muhtaç ülkeler olmuşlardır. Ancak savaş sonrası geçen 15 yılda küllerinden doğan Japonya ve Almanya’nın tekrar ürün ve hizmetlerini sunabilecek kapasiteye gelmesiyle Amerika, artışa geçen tüketim ile birkaç on yıl içerisinde ürettiğinden fazla tüketen ve dünyanın en büyük borçlu ülkesi konumunda geçmiştir. Amerikan tüketicileri de; ayaklarını yorganlarına göre uzatmak, alıştıkları hayat standartlarından vazgeçmek, tasarrufa devam etmek ve daha fazla çalışmaları gereken bir yaşam stili yerine borçlanmaya yönlendirildiğinden bugünkü Amerika ortaya çıkmıştır.

kucuk amerikaGünümüz Türkiye‘si malesef modern tanımıyla “Küçük Amerika” olma yolunda büyük mesafe katetmiştir desek yanlış bir tespit olmayacaktır. Ülkemizde çalışmak, üretim ve tasarruf ağırlıklı yaşam tarzı terkedilerek, tüketim ve borçlanma ağırlıklı bir yaşam stili hem günümüz, hem de gelecek nesiller arasında artarak yaygınlaşmaktadır.

Belli bir sanayi ve üretim altyapısına sahipseniz, böyle bir sefayı birkaç nesil sürdürebilme lüksüne sahip olabilirsiniz. Kendi vatandaşlarınız yerine yabancı ülkelerden ucuz iş gücü getirerek ürün ve hizmetler üretmeye devam edersiniz, buradan elde ettiğiniz gelirle de tüketiciniz sefasını sürmeye biraz daha uzun süre devam edebilirsiniz. Ancak Türkiye gibi sanayi üretim altyapısı oldukça sınırlı, tarım üretimi büyük oranda azalmış bir ülke durumundaysanız; bu sefayı birkaç nesil sürdürecek zaman olduğu gibi düşünceye kapılmak büyük bir hata olacaktır.

Yukarıda çizdiğimiz resme bakıp paniğe kapılmayın, birşeyler yapabilmek için hala geç değil. Bireysel olarak yapabileceklerimizle bile bir farklılık yaratabileceğimize inanıyoruz. İşte bu konuda ilk bakışta aklımıza gelenler:

* Öncelikle tüketiciler olarak satın alma kararlarımızda daha özenli olmalı ve önceliklerimizi yeniden sıralamalıyız.

* Son 10 sene içinde en az iki büyük krizden çıkmış bir ülkenin vatandaşları olarak hayat standartlarımızdan biraz fedakarlık yapabiliyor olmamız gerek.

* Günlük hayatımızda tasarrufa daha fazla öncelik vererek bir kenara aylık hane gelirimizin yüzde 10 ila 30’u arasını birikime ayırmamız, bu birikimleri yastık altında değil, yatırım araçlarından bir sepet oluşturarak risk algımıza uygun bir şekilde profesyonel destek alarak değerlendirmemiz gerekir ki, birikimlerimiz ekonok sisteminde yer alarak katkı sağlasın. Yoksa çil çil altın alıp toprağa gömmek bir birikim yapma yöntemidir.

* Bir yandan birikim yaparken, mevcut ihtiyaçlarımızı karşılamak için tüketici finansmanı ürünlerinden faydalanmaktan çekinmemek lazım. Burada dikkat edilmesi gereken tercihi bilinçli yapabilmek. Bu konuda bize göre öne çıkan başlıklara değinmemiz gerekirse :

# Tüketici finansmanı ürünleri kullanılarak elde edilecek ürün veya hizmetin satın alınması ile giderilecek ihtiyacın önceliğini doğru tespit edebilmek,
# Söz konusu ihtiyacın giderilirken (varsa) mevcut tasarruf disiplininin bundan nasıl etkileneceğini tespit etmek,
# İhtiyacın giderilmesi sırasında borçlanma oranının sahip olunan gelire oranının ne olacağını hesaplamak,
# Kullanılacak borçlanma aracının doğru tüketici finansmanı ürünü olup olmadığına karar vermek,
# Kullanılacak tüketici finansmanı ürününe ait maliyetlerin neler olduğu bilmek ve bu maliyetleri benzer ürünleri sunan kurumların maliyetleriyle kıyaslayarak nihai kararı verebilmek.

Söz konusu tüketici finansmanı ürünleri olunca, yazılı ve görsel basında her duyduğunuza inanamazsınız. Çünkü burada yer alanlar, tüketicilerin duymaktan mutlu olacağı (sıfır faizli kredi, taksitli nakit avans vb. ) bilgileri içerir ve şirketler asıl bilmeniz gereken detayları ya paylaşmazlar ya da küçük harfler kullanarak bahsederler.

Değişim ve alışkanlıkların geride bırakılması kolay bir şey değildir. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki gibi bilgi kapsamlı ve büyük ulusal değişimler Atatürk gibi büyük liderler gerektirir. Bizim elimizde de böyle bir kaynak olmadığına göre değişime kendimizden başlayıp, tüketiciler olarak bilinçli tercihlerimizle yakın çevremize örnek olarak, değişime katkıda bulunmalıyız. Bir başka alternatif ise tam dibe vurmayı bekleyip değişmeye ondan sonra zorunlu olarak başlamak olacaktır ki, bunu hiç kimsenin istemediğinize eminiz !